Euro 2012'de İsrail ile eşleşeceğiz!
Bahri ÇİFTÇİ YAZDI
Euro 2008 elemeleri kura çekiminde Azerbaycan ile Ermenistan aynı gruba düştü. Azerbaycan, Ermenistan'da maça çıkmayı reddetti. Ermenistan ise iki maçın da tarafsız sahada oynanmasına karşı çıkanca UEFA, 1. Grup'taki bu iki maçın oynanmamasını kararlaştırdı. Euro 2008 elemelerinde Türkiye ise Yunanistan ile aynı grupta mücadele etti. Kaderin cilvesi (!) Ermenistan, Euro 2008'den bir sonraki turnuvada Türkiye ile aynı gruba düştü. Ermenistan ile Azerbaycan arasında gerçekleşmeyen futbol diplomasisini Ermenistan ile Türkiye arasında imzalanan protokol takip etti. Şimdi önümüzde Euro 2012 kura çekimi var. Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkiler gergin. Kim bilir belki kaderin cilvesiyle bu kez Türkiye ve İsrail aynı gruba düşer ve siyasi sorunlar futbol sahasındaki diplomasi ile belki aşılır.
Spor, bugün dinin yerine kullanılan bir uyuşturucu, birleştirici, haddini bildirici bir propaganda aracı; futbol da global emperyalizmin bütün dünyada kullandığı ortak bir dil. Dünyanın neresine giderseniz gidin futbolun dili aynı. Top kale çizgisini geçtiği zaman bir kesim seviniyor diğer bir kesim üzülüyor. İnsanlar futbol sahasına 11'e 11 eşit şartlarda çıkıyor. 90 dakika boyunca aynı dili konuşuyor ve maç bitince bir grup diğer kesime üstünlüğünü net bir şekilde kabul ettiriyor. Spor ve futbol tutkusu son yüzyıl boyunca bir diplomasi ve propaganda aracı olarak kullanıldı. İşgal kuvvetlerinin İstanbul'da Türklerle maç yapmasının bir benzeri bugün Irak ve Afganistan'da yaşanıyor. Irak'ta, Saddam'ın oğlu Uday, maçları kaybeden futbolculara statlarda işkence yapardı. El Kaide, Afganistan'da binlerce insanı tribünlerde toplayıp, statlarda suçluları idam ederdi. Amerika'nın Irak ve Afganistan'ı işgal ettikten hemen sonra yaptığı ilk iş statları futbola açmak ve yerel takımlarla futbol maçları oynamak oldu. Hatta Irak Milli Futbol Takımı, Asya şampiyonu yapıldı. Antik çağdaki ilk olimpiyatlardan itibaren spor politikaya alet edildi. Antik Yunan'da olimpiyatlar düzenlenmeden önce diğer sitelere güvenle Yunan şehirlerine girebilecekleri teminatı veriliyor, müsabakaları izlemeye gelen liderler anlaşmalar imzalıyordu. Sporu en aktif şekilde bir propaganda aracı olarak kullanan ülke ise ABD. Basketbol, 1891'de Massachusetts'teki bir Hıristiyan okulunda bulundu. Bu okuldan mezun olan çocuklar, Asya'ya gidip misyonerlik faaliyetlerinde bulunurken yanlarında basketbolu da götürdü. Amerika'da bulunan bir diğer spor basebol da Latin Amerika'da popüler hale geldi. 1934'de Amerikan basebol takımı Japonya'ya gitti. Takımın ünlü tutucusu Moe Berg, Amerikan hükümeti adına gizlice Tokyo'daki askeri faaliyetleri filme çekti. Sporun propaganda için kullanıldığı ilk büyük organizasyon 1936 Berlin Olimpiyatları oldu. Hitler, Berlin'deki oyunları nazizmin dünyaya propagandası olarak kullanmak istedi. O günden beri İspanya'dan Bolivya'ya, Afganistan'dan Irak'a kadar dünyanın her yerinde spor ve özellikle de futbol siyasetin oyuncağı oldu. Kimi zaman futbol için kan döküldü, kimi zaman da dökülen kanı futbol durdurdu. İşte sportif propagandanın iki örneği:
Honduras - El Salvador: "Futbol savaşı"
1970 Dünya Kupası elemelerinde karşılaşan iki komşu ülke El Salvador ve Honduras arasındaki üçüncü maç sonrası çıkan ve 100 saat süren savaş, dünya litaratürüne 'Futbol savaşı' olarak geçmişti. Bilançosu 4 bin ölü, 12 bin yaralı olan bu savaş, araya giren 'hatırlı' Güney Amerika ülkeleri sayesinde son bulmuştu.
Mübadeleden sonra bir daha ortalık sakinleşmedi
Orta Amerika'nın yüzölçümü en küçük ülkesi olan El Salvador, kilometrekare başına 160 kişiyle tüm Amerika Kıtası'nın en yoğun nüfusuna sahipti. Bir tarım ülkesi olan El Salvador’da toprak ağaları yüzünden köylülerin üçte ikisinin hiç toprağı yoktu. Bu topraksız köylüler, kurtuluşu Honduras'a göç etmekte bulmuşlardı. Honduras ise El Salvador’un altı katı büyüklüğünde ve yarı nüfusa sahipti. Salvadorlular, Honduras’ta köyler kurup yaklaşık 300 bin nüfusa ulaşmıştı. 1960’larda Honduraslı köylüler arasında çıkan bir huzursuzluk neticesinde hükümet bir toprak reformuna kalkışıp Salvadorluların yerleştiği toprakları Honduraslı köylülere dağıtmayı planlayınca dananın kuyruğu koptu. Bu, Salvadorluların yurtlarına geri dönmeleri anlamına geliyordu. El Salvador’sa zaten bir köylü ayaklanmasından çekiniyordu. İki ülke arasındaki ilişkiler oldukça gergindi. İki ülke medyası diğer taraf aleyhine sürekli kışkırtıcı bir propaganda halindeydi. Nefret katlanıyordu.
Maçı kaybedince intihar etti
İşte böyle bir ortamda karşılaştı taraflar. İlk maç 8 Haziran 1969’da Honduras’ın başkenti Tegucigalpa'da yapılmış, bütün geceyi otellerini saran fanatik Honduras taraftarlarının gürültüsü yüzünden uykusuz geçiren El Salvador, son dakikada gelen gole engel olamamış ve maçı 1-0 kaybetmişti. Maçın hemen ardından El Salvador’da televizyonunun başında maçı izleyen 18 yaşındaki Amelia Bolanos babasının silahını kalbine dayayarak tetiği çekecekti. Ertesi gün Salvador gazetesi El Nacional “Genç kız, vatanının yıkılışını görmeye tahammül edemedi” başlığını atıyordu. Bolanos, televizyondan canlı yayınlanan bir devlet töreniyle toprağa verildi. Gerginlik hızla tırmanıyordu.
İkinci maç ve savaş
15 Haziran'daki ikinci maç, bu gergin ortamda yapıldı. Bu kez maç öncesi geceyi uykusuz geçiren, doğal olarak Honduras’tı. Stadyuma halk linç etmesin diye askeri araçlarla götürülen Honduras Millî Takımı, orada da büyük tacize uğradı. 3-0 biten maçın ardından, teknik direktörleri "Kaybettiğimiz için çok şanslıyız" diyordu. Zırhlı araçlarla havaalanına götürülen Honduras ekibi, eve sağ salim dönerken, onları desteklemeye gelen taraftarları sınıra canlarını zor attılar. İki taraftar ölmüş, yüzlercesi hastanelik olmuş, 150 Honduras plakalı araç yakılmıştı. 27 Haziran 1969'da El Salvador, Honduras ile bütün ilişkilerini kesti, iki ülke arasındaki sınır kapatıldı.
Mexico'da oynanan üçüncü maç neticesinde El Salvador Honduras'ı 3-2 geçerek dünya kupası vizesi almıştı. Çok değil, iki hafta sonra da savaş başlayacaktı. Kimsenin kazanmadığı, bir anlamda berabere biten savaş neticesinde Salvadorlu köylülerin bir kısmı yurtlarına dönmek zorunda bırakılırken, bir kısmı Honduras’ta kaldı. Dönenler, hiç de hoş karşılanmamıştı. 10 yıl sonra El Salvador, tekrar kaosa sürüklenmiş ve 11 yıl süren bir iç savaş ülkeyi yine kana boğmuştu. 1982’den beri Dünya Kupası’nı televizyondan izleyen ülkeler arasında her ne kadar 1969’da ateşkes çabuk ilan edilse de, Honduras ile El Salvador devlet başkanlarının buluşup el sıkışması için yılların 2006’yı göstermesi gerekmişti.
Pin pong diplomasisi
Pin pong diplomasisi, ABD ve Çin arasındaki diplomatik soğukluğun başlayan masa tenisi takımlarının maçlarıyla gelişen sürece atfen kullanılan bir terimdir.
Uzun zaman, içeride komünist rejimi pekiştirmekle meşgul olan Çin, batılı ülkelerle ve özellikle ABD ile ilişkiler kurmamıştır. Zaten ABD de bu yolda girişimlerde bulunmamış Formoza'daki Çan Kay Şek Çin'ini desteklemiştir. Ancak, zamanla hem Çin'in ve hem de ABD'nin bu görüşleri değişmiştir. İlişkiler kurma eğilimi başlamıştır. Bu yolda ilk adımlar olarak Çin ile ABD arasında ping pong masa tenisi takımları ziyaretleri ve maçları yapılarak ilk yakınlaşma denemelerine girişilmiş ve bu duruma "ping-pong diplomasisi" adı verilmiştir. Nitekim, kısa bir süre sonra ilişkiler daha da gelişmiş ve ABD Başkanı Nixon Çin'e resmi bir ziyarette bulunmuştur. Bu arada Çin dışa açılma politikasını dinamikleştirmiş, birçok ülke ile diplomatik ilişki kurmuş, Birleşmiş Milletler'deki yerini almıştır. Türkiye de Çin Halk Cumhuriyeti ile 1971 Ağustos'unda tanıma ve diplomatik ilişkilere girişmiştir. (Wikipedia)
13 Ekim 2009 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder