29 Eylül 2009 Salı

NE EKERSEN ONU BİÇERSİN



Bu halka spor sevdirilmedi... Spor ve özellikle de futbol, her dikta ya da sözüm ona demokratik yönetimlerin başvurduğu gibi halkı siyasetten uzak tutup, koyunlaştırmanın en kolay yolu olarak benimsendi. 1960'larda mantar gibi statlar, kulüpler türedi... Bir emirle, geçmişi, yaşanmışlığı bir hikayesi olmayan kulüpler kuruldu. Futbol kültürü olmayan, bir futbol ülkesi haline geldik. Bu halka spor yaptırılmadı, sadece tribüne çık takımını destekle denildi. Zaten yaptırılsaydı şimdi Diyarbakırspor bir numaralı ülke sorunu haline gelmezdi. Spor yapan bir toplum olmak kolay değildir. Bunun ekonomi ve eğitim gibi çok önemli iki altyapısı vardır. İnsan, ancak ekonomik açıdan rahatsa ve spor yapmanın önemini anlayabilecek bir eğitimden geçirilirse, bu yola girer.
Oysa Türkiye'de işçi emekçi olmak zaten baştan kaybetmektir... Kaybetmekten de öte ayıptır. Namusuyla çalışan öyle bir boyunduruk altına alınmıştır ki bırakın spor yapmayı, nefes bile alamaz.. Ne spora ayıracak zamanı, ne de parası vardır. Hayat şartları onun en büyük prangasıdır. Düşünemez, olayları sorgulayamaz. Sadece hazır olan düşünce ve siyaset kalıpları içinde bir pinpon topu gibi duvardan duvara çarpar başını, iş insanlıktan çıkar, delilik boyutuna varır... Büyük varoşlarda ülkücü, Güney doğuda PKK'lı olmaktan başka bir alternatifi yoktur.
İşte bu ülkeye nifak tohumları böyle ekildi. Ülkenin insanlarına, ne eğitim, ne spor, ne de rahat yaşama hakkı tanındı. Şimdi Diyarbakırspor nereye giderse bölücülükle suçlanıyor, tribünlerde "Ne mutlu Türküm" pankartları asılıyor, küfürler ediliyor, kavgalar çıkıyor... Ve ekranları parselleyen birkaç dangalak çıkıp "Sporda siyasetin yeri yok" diyor..."Spor kardeşlik, dostluktur" diyor. Hadi oradan, sporu siyasete en iğrenç şekilde alet eden sizsiniz... Kardeşi, kardeşe kırdıran sizsiniz... Dedeleriniz, babalarınız bunu sırf daha fazla semirmek, daha fazla cebini doldurmak, kişisel çıkarlarını gözetmek için bir ülkenin ve halkın geleceğini peş keş çekme pahasına yaptı. Siz de dedelerinizin, babalarınızın yolundan emin adımlarla ilerliyorsunuz... Şimdi rahatsız olmaya, nutuk atmaya hiç hakkınız yok... Çünkü ne ektiyseniz onu biçiyorsunuz...

13 Eylül 2009 Pazar

KOMÜNİSTLERİN BECKHAM'I


Hüseyin ATAŞ - Cumhuriyet

Bir peri masalı mı devrim hikayesi mi bilinmez ama yarım kalmıştı. Liverno'nun ve solun yeşil sahadaki sancağı Cristiano Lucarelli Ukrayna'ya gitmişti. Kader bu yarım kalan hikayeye göz yummadı. Lucarelli'yi doğup büyüdüğü kente geri getirdi. Üzerinde yükseldiği değerlere yeniden kavuştu. Belki eskisi kadar sivri dilli değil ama o hala solun David Beckham'ı...
Cristiano Lucarelli, endüstriyel futbolda romantik ruhlu bir futbol ikonu. Solcuların Beckham'ı da diyebiliriz. Adana Demirspor'la Livorno arasında oynanacak dostluk maçı için geldiği Adana'da sorularımıza cevap verirken İngiliz marka ve bayraklı spor ayakkabısını görünce puanını kırsak da o hala bir idol. Lucarelli'ye “son vuruşları çok iyi yapan bir santrafor"dan fazlasını ithaf eden elbetteki onun hayattaki duruşu üzerinde şekillenen hikayesiydi. Torino'da top koştururken doğduğu kentin takımı Livorno'nun ikinci lige yükseldiği maçtan sonra sahayı işgal eden taraftarlardan biriydi. Ertesi sezon o da Livorno'ya döndüğünde yaşananlar sonu gelmeyecek bir devrim hikayesine benziyordu.
Kimi futbolcular yüksek transfer ücretlerini kabul edip lüks içinde yaşıyordu. Ancak Lucarelli için o teklifler bir Livorno formasına değişilmezdi. Tutkusu ve inançları bazen tepki toplamasına da yol açıyordu. Attığı gollerden sonra Komünist Parti'den ödünç aldığı sol yumruğuyla taraftarlarını selamlaması, Livorno'nun İtalya milli takımından önce geldiğini açıklaması tartışmalı efsanesine bir çizik daha atıyordu hep.
Verdiği cevaplardan fark edeceksiniz, ilerleyen yıllarla birlikte biraz durulmuş ama öyle bir hikayesi var ki geçen yüzyılda hayallerindeki toplumu statların etrafına inşa edeceğini sanan diktatörler Lucarelli'yle tanışsa ne düşünürdü acaba?
FUTBOL VE SİYASET İLİŞKİSİ
- Futbol ve siyaset arasındaki ilişkiye nasıl bakıyorsunuz?
- Futbolda siyaset her zaman var olacak. Hayatın her alanında olduğu gibi bu kaçınılmaz ama böyle olması bazen de oyunun önüne geçmiyor değil. Bu da futbolun ruhuna zarar veriyor.
- Bununla bağlantılı olarak futbolcuların siyasi görüşlerini açıklamasını doğru buluyor musunuz?
- Sonuçta futbolcular da birer birey ve saha dışında sosyal yaşamları var. Her özgür insan gibi futbolcuların da siyasi görüşlerinin olması ve bunu açıklamaları bana gayet normal geliyor.
- Livorno'nun solcu bir takım olarak anılmasına ne diyorsunuz?
- Öncelikle şunu belirteyim kulüp değil, futbolcular ve taraftarlar solcu. Solcu kulüp diye bir ifade bana yanlış geliyor. Bizim taraftarımızın hayata bakışları aykırı. Buna da saygı duyulması gerekiyor.
- Lazio ve Di Canio hakkında ne söylemek istersin?
- Dediğim gibi solcu, sağcı takım diye bir şey olmamalı. Lazio'ya da Di Canio'nun görüşlerine da saygı duyuyorum.
- İtalya'da “taraftar kartı" projesi gündemde. Ultra'lar (İtalyan Taraftar Grupları) fişleme operasyonu olarak gördükleri için karşı çıkıyorlar.
- Bazı insanların eğitmek amacıyla herkesi cezalandıramazsınız. Ben de karşıyım bu projeye.
- Adana Demirspor-Livorno maçı sizin için nasıl bir anlam taşıyor?
- İki takımın da mazisi birbirine benzyior. Buraya Demirspor taraftarını onurlandırmaya geldik. Çok sportmen ruhlu bir maç oldu. Demirspor taraftarını ve Adana'yı çok sevdim. Özellikle havaalanındaki karşılama çok şaşırtıcıydı.
- Küba ve Livorno'nun bir hazırlık maçında buluşmasını düşlediğinizi açıklamıştınız. Bu hayaliniz devam ediyor mu?
- Evet, hala aynı hayali kuruyorum. Böyle bir maç gerçekten harika olurdu.
MİLLİ TAKIM UNUTULMAZDI
- Milli takım kariyerinizi nasıl değerlendiriyorsunuz? Gök mavili formayı daha fazla giymek ister miydiniz?
- Milli takımda geçirdiğim zamanlar unutulmazdı ve benim için çok özeldi. Tabii ki her futbolcu gibi milli takımımda olmayı isterim.
- Takip ettiğiniz Türk takımları var mı?
- Aslında yok ama denk gelirse Avrupa Kupası maçlarını izliyorum.
- İtalya'da sürekli gündemi meşgul eden Mourinho hakkında ne düşünüyorsunuz?
- Ben açık sözlü her insanı severim. Mourinho da fazlasıla açık sözlü bir insan o yüzden çok sempati ile bakıyorum, beğeniyorum.
- Bu sezon Seire A'da kaç gol atmayı hedefliyorsunuz?
- En az 15 gol atacağımı umuyorum.
(anadoludanfutbol.blogspot.com)

6 Eylül 2009 Pazar

KARTAL KARTAL OLURSA

Kubilay Derse yorumu

Beşiktaş'ı hiç haketmeyecek bir tehlike bekliyor. Taraftarının yarattığı ambiansı ve desteği dünyada çok nadir kulüplerde görebileceğimiz bu büyük camia, klasman düşebilir. Geçen sezon ezeli rakiplerinin boşluğundan kaynaklı hasbelkader elde edilen iki kupayı göz ardı edersek, siyah-beyazlı kulübün son 10 yılda dünyada ses getiren sportif başarısı yok. Buna bir de 100 kuruluş yılında Zagolu, Ronaldolu, İlhanlı, Ahmet Dursunlu ve tabii ki Pascal Noumalı müthiş kadrosuyla yakaladığı lig şampiyonluğunu da eklemeliyiz. Ama eğer bir ölçüsü, terazisi varsa taraftar desteği, camianın yapısı ve o ünlü duruşları ile onlar her zaman "gönüllerin şampiyonu"... Ancak... Önlem alınmazsa bu büyük camia, Türkiye'nin 3 büyüğü klasmanından düştü düşecek. Her şeye rağmen ilaç uzakta değil... Beşiktaş'ın kendi bünyesinde, yapısında... Aslında işleri çok kolay...
Beşiktaş'ın simgesi Karakartal'dır. Karakartal, cinsinin en büyük vahşisi, en yırtıcısı. Karakartal, uzun yaşayan hayvanlar grubundadır. Ancak 35-40 yaş arasında çaptan düşer. Tırnakları o kadar uzar ki, artık avlarını tutamayacak hale gelir. Gagası gereğinden fazla kıvrılır ve avını kavrayamaz. Tüyleri çok uzayıp ağırlaşır. Artık yüksek semalarda süzülemez hale getirir, Karakartal'daki bu değişim...
Ancak çok ilginç bir hikayeyle karşılaşırız Karakartal'ın bu evresinde. Ya tamam ya devam evresi. Kartal, o mağrur duruşu hırpalanmasın, itibarı zedelenmesin diye kendisini kimsenin görmediği bir tepeye hapseder. Gagasını kayalara vurmaya başlar. Taa ki, düşüp vücudundan ayrılana kadar. Düşen gagasının yerine yenisinin çıkmasını bekler, bekler, bekler. Yeni gagasıyla uzayan tırnaklarını söker. Yine bekler. Yeni tırnaklarıyla tüylerini yolar. Ama sabırla, metanetle. Sorununu kendi kendine halleder. Etrafla uğraşmaz. Kartal'ı kartal yapan 3 önemli uzvu da tekrar kazanınca, artık tekrar doğanın en yırtıcı hayvanlarından biri olmuştur. Hem de 40 yıllık deneyimle.
Yine eski gibi göklerde süzülüp, o mağrur ve gururlu görüntüsüyle yaşamına devam edecektir ve 75-80 yaşına kadar çok rahatlıkla yol alabilecektir.